SAHİH-İ BUHARİ

Bablar - Konular - Numaralar

KİTABU’L-HİBE VE FADLİHA

<< 1132 >>

باب: المكافأة في الهبة.

10. HEDİYEYİ KARŞILIKSIZ BIRAKMAMAK

 

حدثنا مسدد: حدثنا عيسى بن يونس، عن هشام، عن أبيه، عن عائشة رضي الله عنها قالت: كان رسول الله صلى الله عليه وسلم يقبل الهدية ويثيب عليها.لم يذكر وكيع ومحاضر، عن هشام، عن أبيه، عن عائشة.

 

[-2585-] Aişe r.anha'dan rivayet edilmiştir: Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem hediyeyi kabul eder ve ona karşılık bir şey verirdi.

 

 

Diğer tahric: Tirmizi Birr; Ebu Dâvûd, Buyu’

 

 

AÇIKLAMA:     Hediyenin karşılığının asgari sınırı, onun değerine denk bir şeydir. Malikiler, bu hadisi, hediye veren kişi, zengine hediye veren fakir gibi, verdiğinin karşılığını bekleyen bir kimse ise onun hediyesine karşılık vermenin farz olduğuna delil getirmişlerdir. Üstün olanın kendinden aşağı birine hediye vermesi ise böyle değildir. Bu hadisin buna delil oluş yönü, Hz. Nebi'in bu davranışının sürekli oluşudur. Anlam yönünden deliloluşu (yani akıl gerekçesi) ise şu sebepledir: Hediye veren kişi, kendisine verdiğinden daha değerli bir hediye verilmesini amaçlamıştır. Dolayısıyla bu karşılık, en azından onun hediyesine denk olmalıdır.

 

Şafii'nin önceki görüşü (kavl-i kadım) de budur. Yeni görüşü (kavl-i cedıd) ise Hanefi mezhebindeki gibi şöyledir: Karşılık bekleyerek yapılan hibe, geçersizdir. Çünkü bu, (miktarı ve niteliği) bilinmeyen bir bedel karşılığında satış demektir. Ayrıca hibe, bağışlama esasına dayalıdır. Hibedeki bağışlama niteliğini kaldırırsak hibe, bedelli bir işleme dönüşür. Din ve örf ise satım sözleşmesi ile hibeyi birbirinden ayırmıştır. Bedelin gerekli olduğu işleme hibe değil; satış denir.

 

Bazı Malikı fakihleri bu itiraza şöyle cevap vermişlerdir: Hibe, hiçbir karşılığı gerektirmezse sadakayla aynı olur. Halbuki bu ikisi birbirinin aynısı değildir. Hediye veren, -özellikle de hediye veren fakir ise- genellikle verdiğine karşılık bir şey bekler. Doğrusunu Allah bilir.